Bugünlerde benzeri görülmemiş bir değişimin yaşandığı ve inovasyonun hızlandığı bir dönemden geçiyoruz. Toplum ve iş dünyası genelinde yaygın bir şekilde benimsenen bu yıkıcı teknoloji, küresel makro trendlerle bir araya geldiğinde, kuşaklar arasında dev boşlukların oluşmasına uygun koşullar yaratıyor.
Jeopolitik gerginlikler, ekonomik ve çevresel faktörlerle birleşince, oyunu değiştirecek teknolojilere yapılacak yatırımın önünü açıyor. Yapay zeka halihazırda gerçek dünyada belli bir etkiye sahipken, kuantum çağı da ufukta belirdi.
Elbette Nokia da bu teknolojik evrime yabancı kalmıyor. Nokia, dijital çağın büyük çaplı tüm değişimlerinde merkezi bir rol oynarken mevcut inovasyonu yürüten ekosistemi inşa etmeye de yardımcı oldu. Mevcut gidişatın yönü üzerinde en büyük etkiye sahip olan 5 teknoloji trendi.
Yapay zeka tarafından yeniden şekillendirilen inovasyon manzarası
Yapay Zekanın önümüzdeki on yılda inovasyonun arkasındaki itici güç olacağı giderek netlik kazanıyor. Yapay zeka, cihazlardan platformlara kadar, teknoloji alanındaki her konuda düşünme şeklimizi yeniden ve etkisi dijital dönüşüme şimdiye kadar direnenler de dahil olmak üzere her sektörde hissedilecek şekilde yapılandırıyor. Yapay zekanın etkisi teknoloji ekosisteminin her alanında belirgin olacak ve donanım, yazılım ve daha geniş kapsamda bilimsel keşifleri etkileyen diğer trendlerin de merkezinde yer alacak.
Kullanıcı perspektifinden bakıldığında teknolojiyle etkileşimimiz değişecek ancak akıllı telefonlar yine bireysel iletişimin merkezi olmaya devam edecek. Sesli komutlara daha fazla vurgu yapılmakla birlikte doğal dil etkileşimi, akıllı temsilciler, kişiselleştirilmiş eğlence ve hatta robotik ile sorunsuz bir şekilde entegre olacak.
Bilgi işlem yeni bir boyut kazanıyor
Yapay zekanın hızla nüfuz ettiği bir diğer alan da, dijital ve gerçek dünya ortamlarını birbirine bağlayan teknoloji olarak da bilinen, mekânsal bilişim. Mekânsal bilişim, video, uygulamalar, belgeler veya oyunlar gibi dijital içerikleri fiziksel lokasyonlar ve nesnelerle birleştirerek sürükleyici ve daha duyarlı bir ortam sağlıyor.
Mekânsal bilişimin başarılı bir şekilde uygulanmasıyla anlam bilim ve fiziksel eylemlere dayalı olarak niyeti algılayabilen Yapay Zeka temsilcilerine olan ihtiyaç da açığa çıkacak. 3D haritalar, dijital ikizler ve özelleştirilmiş ses algısı/düzeni/boyutu kusursuz bir deneyim sağlamak için kritik hale gelirken sensör teknolojilerinin de insani duyguları ve jestleri algılayacak şekilde evrimleşmesi gerekecek.
Donanım başrolde
Bir önceki teknolojik dönemi, Marc Andreessen’in ifadesiyle, yazılımın dünyayı ele geçirmesi olarak özetleyecek olursak bu kez de pekala donanım geri dönüyor diyebiliriz. Donanım ve yarı iletken satıcıları, bir kez daha, dünya teknoloji ekosisteminde yüksek bir konuma sahip en önemli şirketleri arasında yerlerini alıyor. Bu durum, büyük ölçüde, yapay zekanın bir sonucu; zira en gelişmiş modeller en gelişmiş işlem gücünü gerektiriyor.
Ancak Moore Yasası sınırına yaklaştıkça bilişime yönelik yeni bir yaklaşıma olan talep de giderek güçleniyor. Araştırmacılar, daha da büyük bir teknolojik yenilik çağının kapısını aralama vaadinde bulunan Kuantum Bilişimin (Quantum Computing) sınırlarını zorluyor.
Yazılım elbette önemli olmaya devam edecek
Donanım yeniden önem kazanmış olabilir ancak yeni fikirlerin hayata geçirilmesi ve değişimi yönlendirmek yine yazılım ile mümkün olmaya devam edecek. Yazılım dünyasındaki ilerlemelerin çoğunda yapay zeka ve makine öğrenimi hakim rol oynarken yazılım sistemlerinin verilerle nasıl etkileşime girdiği konusuna daha fazla odaklanılacak. Yazılım geliştiriciler gizlilik riski ve mevzuata uyumu yönetmeye öncelik verirken diferansiyel gizlilik ve sentetik veri alanında yenilikleri teşvik edecek.
Kuantum bilişimdeki ilerlemeler, kuantum yazılım geliştirmeye olan ilginin artmasını sağlayacak. Bu uygulamalar başlangıçta kuantum bilgisayarlar ve bulut tabanlı klasik bilişim gücünün hibrit sistemlerinde çalışacak. Daha erişilebilir kuantum bilişimin sağlayacağı gücün muhtemel bir etkisi de şifreleme zafiyetlerinin yaygınlaşması olacak. Bunun neticesinde siber güvenlik alanında yeni yaklaşımlar, kuantum sonrası kriptografi (post-quantum cryptography) ve kuantum güvenli ağlarda gelişmeler gözlemleyeceğiz.
Ağ teknolojisi evrim geçirirken eşit ölçüde yıkıcı olmaya da devam edecek
Ağ teknolojisinin hızla gelişimini iki farklı boyutta ele almamız gerekiyor: evrimsel ve yıkıcı. Evrimsel teknolojiler, mevcut ağları artan veri trafiği ve verimlilik taleplerini karşılamak üzere iyileştirmeye odaklanırken yıkıcı teknolojiler ise geleneksel ağlarla mümkün olanın ötesinde yeni paradigmaların keşfini mümkün kılacak. Yıkıcı teknolojiler arasında Yapay zeka tabanlı ağlar, karasal olmayan uydu ağları, kuantum internet bağlantısı ve entegre algılama teknolojisini sayabiliriz.
Ağ mimarisinin kendisi de bu arada değişerek nötr ana bilgisayarlar, paylaşımlı spektrum çözümleri ve merkezi olmayan ağları içeren network-of-networks (ağların ağı) modeline doğru ilerliyor. Bu değişim, ağ kaynaklarını optimize etmeyi ve esnekliği artırmayı amaçlıyor.
Yeniliklere uyum
Bu eğilimler küresel teknoloji endüstrisini önümüzdeki on yıl boyunca ciddi ölçüde etkileyecek olsa da etkilerinin tüm alanlarda eşit olacağı varsayılmamalıdır. Jeopolitik değişikliklere gebe bu günlerde, inovasyon rakip uluslar ve bölgeler arasında küresel bir yarış olmaya devam ediyor. Pek çok kişi Avrupa’da teknoloji sektörünün önceki teknolojik dönemlerde Kuzey Amerika ve Asya karşısında dezavantajlı duruma düştüğünü düşünüyor. Bu durum, Avrupa’nın kıta genelinde inovasyonu teşvik etmesini ve daha fazla geride kalmamasını kritik hale getiriyor.
Bu bağlamda inovasyon özgürlüğüyle beraberinde getireceği riskleri dengeleyen uygun bir mevzuat ve politik çerçeve belirlemek esas. Ancak o zaman Avrupa ekonomilerini küresel teknoloji devleri arasında saymak mümkün olacak.